Kumdan Uygarlık

Bu Yazıların Orijinalleri BT Dünyası e-dergisinde yayınlanmaktadır. www.btdunyasi.net

25.11.05

Bilgisayarlar gerçekten de dünyayı ele geçirecek, insanlara hükmetmeye başlayacak mı?

Bir komplo teorisi şunu söylüyor...Bu bilgisayarlar insanı önce aptal edecek...

“bilmeye ne gerek var? Nasıl olsa bütün bilgiler bende, siz isteyin ben arar size bulurum”,

“o randevuyu niye aklınızda tutacaksınız ki kuzum, ben onu kaydettim, günü gelince size hatırlatırım, merak etmeyin”,

“telefon numaralarını ezberlemeyi boşverin canımın içi, bakın rehberde ne kadar kolay arayıp buluyorsunuz”,

“ Siz boşuna aramayın sultanım, ben sizin hoşlandıklarınızı bulur getiririm size”,

“boşverin harita okumayı canpârem, siz arabayı çalıştırın...gidelim, ben yolda tarif ederim size”,

“toplama, çıkarma, çarpma mı? Boşverin üstadım, ne çarpım tablosu ezberlemesi?ben sizin için toplar, çıkartır, böler, karekök bile alırım”,

“hangi programda mı yıkayacaksınız, boşverin, siz açma-kapama düğmesini çalıştırmayı bilin yeter, yalnız rica edeceğim şu renklileri araya sokuşturmayalım lütfen”,

“ne yemek istiyorsunuz ,annesinin güzeli? Bana söyleyin ona göre fırını çalıştıracağım. Bugün internetten nefis bir ekose etekli levrek tarifi indirdim, pişireyim mi?”,

“efendim, buzdolabındaki sütlerin son kullanma tarihi geçmek üzere, internetten yeni süt siparişi vermemi ister misiniz? Soya sütünü geçen sefer sevmemiştiniz. Merak etmeyin onlardan almam”,

“Son tahlillerde kolesterolünüzün gene yükseldiğini görüyorum mirim, zeytinyağlılara dönseniz diyorum” ...

“okuyucuya yeni örnekler mi, aman Yüce Majeste, siz zahmet etmeyin ben gider bulurum”

gibi kolaylıklarla insan beynini mümkün olduğunca kullanmaya gerek olmayan hale getirecekler.

Dikkat edilirse şimdilik “siz’li, biz’li” konuşup, alttan alıyorlar....

“Hay Allah, gene mi bu kelimeyi arıyorsunuz, mirim geçen hafta da aramıştınız ben de 0.37 saniye içinde 11,341 sonuç getirmiştim ya. Yaa yorgunluk değil mi? Olur böyle şeyler, boşverin...Bakın, yeni sonuçlar”

gibi halden anlayan tavır içindeler ama yakında

“Hişşş...Kumandaya dokunma, ben senin ne seyretmek istediğini biliyorum. Buyur o malum kanal. Her akşam her akşam, ne zevk alıyorsan artık”,

“Baba ne yaptın sen ya? Kör değneğini beller gibi hep aynı yemek, hep aynı yemek. Ne pisboğaz adammışsın sen ya”,

“ilacını niye almadın kardeşim?Oh-hooo üst komşu RX-ZV1001’in sahibi böyle yapmıyormuş ama. Nasıl bir aileye düştüm ben yaa”,

“hiç o kravat, o gömleğin üstüne uymuş mu yaa? Ne zevksiz adamsın sen yaa, çıkart onu çıkart...Mavi puanlıyı giy...Hay yarabbim o değil yaa, öteki, daha mavi ile turkuazı ayıramıyor. Ne yapacağım ben bu adamla?”

demeye başlayacaklar. Hesap soracaklar. Fırça atacaklar. Başlarda bunu da iyiliğimiz için yaptıklarına bizi inandıracaklar...

Sonra? Sonrası gayet basit; aptal ve günlük yaşamda alacağı kararlar için dahi kendisine mahkum ettiği insanları ele geçirmek ve üzerinde egemenlik sağlamak ne kadar zor olabilir ki?

Sonra da...Sonrasını Terminatör filmlerinde gördük zaten....Haydaaa...Vay canına...Yazıya eğlence olsun diye başlamıştım ama şimdi yazdıklarımı bir daha okuyunca resmen (noter tasdikli) tırstım...

Hiç de olmayacak bir senaryo değil, değil mi? Hangimiz günlük konuşmaları içinde “yahu eskiden en az 25 telefon numarasını ezbere bilirdim, şimdi bu telefondaki rehber sayesinde kendi numaramı bile unutuyorum” dememiştir ki veya “Ne? Toplantı mı vardı? E, cep bilgisayarım bana niye haber vermedi ki?”

Bir hayal edin reklam filmindeki gibi kulak, beyini tekmeliyor :

-Ne biçim beyinsin sen yaa? Adam, “bilgisayarlar beynimizi yavaş yavaş gereksiz hale getiriyorlar” diyor, sen hala uyuyorsun.

-Ne yapayım kardeşim? Bilgi bu yaa...Kaçıyor işte...Elime terlik alıp her burayı terkeden bilginin kafasına mı atayım?

Geçenlerde dergilerde bir haber vardı. “Cinayet aleti Google” diye...Kuzey Carolina’da, ceseti Raleigh gölünde 2 sene sonra ortaya çıkan bir kadının cinayeti aydınlatıldı.

Kocasının evindeki bilgisayarda yapılan incelemelerde adamın, karısının ölümünden önce, Google’da “boyun”, “kırılma”, “uyku” maddelerini sıkça arattığı ve civardaki göller, su akıntıları hakkında internet araştırmaları yaptığı ortaya çıkartıldı.

Adam cinayeti itiraf etmek zorunda kaldı... Pes diyorum...

Bu aşamada adam, bilgisayarı cinayete yardımcı olarak kullanmış. Pek yakında bilgisayarlar cinayete azmettirici olarak yargılanmaya başlarsa hiç şaşırmayın. (Yeni “Google Stephen King”leri çıkmasına az kaldı...Belki de vardır da ben bilmiyorumdur...Onu da cahilliğime verin. Veya cahilliğime vermeyin bir kaç kitap verin de onları okuyayım, bilgileneyim)

Ne yapmalı? Ne etmeli? Bir oyunbazlık, bir şeytanlık...Bilgisayara pabucunu ters giydirme çalışmaları, cin olmadan şeytan çarpma etkinlikleri neler olabilir?

Herşeyi de benden beklemeyin, siz de düşüncelerinizi yazın enustun@btdunyasi.net adresine; hem önerileriniz sadece sizde kalmasın, bütün dünya öğrensin (yakında BT Dünyasının global versiyonu da çıkacakmış) hem de önerileriniz yerinde ise, ileride tüm bilgisayarların nefret ettiği biri haline gelin.

Belki dünyayı ele geçiren bilgisayarlar tarafında heykeliniz bile dikilir (tabi heykel yukarıya doğru değil yerin dibine doğru olur ama olacak o kadar artık..Belki de “heykele masraf etmeye ne gerek var, doğrudan önerinin sahibini gömelim” derler)

Bu sayılık da bu kadar olsun...

En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun

21.11.05

Bu Google çıldırmış olmalı

Google “Dünyanın bilgisini düzenleyeceğim” diyor...Nasıl yani?

Arabamı alışveriş merkezinin kaçıncı katında nereye bıraktığımı bana söyleyebilecek mi?

Oturma odasından mutfağa ne için gittiğimi hatırlatabilecek mi?

Garson geldiğinde arkadaşlarımı etkilemek için Cabernet Sauvignon-Merlot şarabının hangi yılını söylemem gerektiğini, tattırmaya geldiği zaman da bir yudum aldığımda söylemem gereken lafları bana hatırlatabilecek mi?

Oğlumu hangi okulda okutmam gerektiğini, futbolda endirekt serbest vuruşla, çift-vuruş arasındaki farkı anlatacak, eşime hissettirmeden eve geç gelme yollarında yardımcı olacak mı?

Ertesi günü sendromu yaşatmadan ve göbek sahibi olmadan istediğim kadar bira içmenin yollarını gösterecek mi?

Bir dilim pastadan aldığım kaloriyi yakmak için kaç saat koşmam gerektiği bilgisini düzenleyip bana vermesi yetmez, bu adaletsizliği düzeltmek için de birşeyler yapmalı.Pastayı kaç dakikada yediysem o kadar süre ile koşmak yetsin örneğin o kaloriyi yakmaya.Google buna çalışsın.

En iyi ve yaygın arama motoru onda (üstelik aramalarla ilgili istatistikleri isteyenlerle paylaşıyor, İnternet’te iş yapan şirketler için mükemmel bir araç), en geniş, bedava e-posta servisi Gmail onda, en iyi masaüstü arama motoru ve masaüstü araç kutusu da onda...

"Earth" hizmeti ile (http://earth.google.com)dünyanın uydu görüntülerini ekranımıza getiren o, “Reader” (http://reader.google.com) hizmeti ile verdiği “istediğin RSS hizmeti veren siteden başlıkları toparlayıp getireyim” diyen de o, “Print” (http://print.google.com) hizmeti ile “kütüphanelerdeki kitapları size okutacağım” diyen de o, “Blogger” (http://www.blogger.com) hizmeti ile “herkese bedava günlük defteri veriyorum, istediğinizi yazın” diyen de o, “Maps” (http://maps.google.com) hizmeti ile “artık kaybolmak yok, harita hizmeti de veriyorum” diyen de o..Hele bir de en son “Google Base” (http://base.google.com) diye birşey çıkardılar ki, anlatabilmenin olanağı yok...Gidip inceleyin, ne işinize yarayacağına siz karar verin.

Google’ın yaptıklarını takip ederken hep aklımın bir ucunda Umberto Eco’nun “Gül’ün Adı” romanı var. Bilginin, bir avuç “atanmış”ın elinde olduğu, “halk”tan fellik fellik saklandığı, bir kitap sahibi olmanın nasıl bir ayrıcalık taşıdığı, bilgi sahibi olanın tanrıdan bir alt kademe aşağıda kabul edildiği bir dönemden bugünlere dünya tarihini gözönüne alırsak epeyce kısa bir zamanda geldik (onbinlerce yıllık insanlık tarihinde 500 yıl nedir ki)

Orada bilgiyi saklayan, bunun için cinayeti bile göze alan insanlar, artık sayıca o kadar olmasa da hala var. “Kim bunlar?” deyip, isim isteyerek beni TCK karşısında zor durumda bırakmadan söylüyorum ki kimler olduğunu siz bilirsiniz : Slytherin mezunu Lord Voldemort ve saz arkadaşları.Google ise, “Bilgi burada. Karşılığında ne para istiyor ne de güzel kalbinizi yoruyorum. Alın tüketin” diyor.

Google’ın kurumsal sloganı “Şeytan Olma” imiş...Google çalışanları bunu “Microsoft Olma” olarak yorumluyormuş. Yani daha dakika bir hata bir.

Zamanında Netscape de böyleydi, şimdi adını hatırlayan kişi sayısı, papyon takan insan sayısı kadardır herhalde...

Google yöneticilerinden rica ediyorum Microsoft’la takışmasınlar. Microsoft’un sıfırladığı şirketler tarihini incelesin, CEO’ları ile görüşsünler. Onların yaptıkları hataları yapmasınlar.

Bunu, MS Excel karşısında tutunamayıp piyasadan çekilmek zorunda kalan bir tablolama programını zamanında çok severek kullanan ancak şu anda Excel’e mahkum olan bir kullanıcı sıfatı ile söylüyorum.

Şu anda Microsoft’un elinde Ar-Ge’ye harcayabileceği para miktarı Google’dakinin 30 katı. Microsoft, Google’ın sunduklarını Office ürünlerine eklediği anda Google da Netscape gibi “eski dostlar” sınıfına yollanır.

Onun için bu makaleyi okuyan Google yöneticilerine buradan sesleniyorum:

Microsoft’la kapışmayan bir Google istiyoruz.Yapmayın arkadaşlar. Size de yazık, bize de.

Eğer bu konuda yanılıyor, Microsoft’u gözümde fazla büyüttüğümü düşünüyorsanız “Yaa git, yat arkadaşım, yaa. Ben sana daha ne diyeyim?” yazın, 4430’a gönderin. Bana bir faydası olmaz, düşüncelerimde bir değişiklik olmaz, ama en azından siz rahatlarsınız.

Bu sayılık da bu kadar olsun...

En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun

10.11.05

Amazon itiraf ediyor : Teknoloji de bir yere kadar. Ne varsa insan beyninde var

Bugünlerde İnternet’te "Mekanik Türk"ün adı çok dolanıyor. Sebebi de Amazon’un “işin içinde insan zekası olmadan elimizdeki teknoloji bu işi başaramıyor. Yardım etmek ister misiniz?” diye özetlenebilecek bir web-hizmeti.

Peki Mekanik Türk ne? “Gider kendim bakarım” diyenler için : http://en.wikipedia.org/wiki/Mechanical_Turk

“Hazır buraya kadar geldim, buradan okuyayım” diyenler için :1769 yılında Wolfgang von Kempelen adında bir arkadaş “yapay zekayı keşfettim, ilk robotu da yaptım. Bakın ne güzel satranç oynuyor” diye insanların önüne bir makine çıkarmış.

Kempelen dostumuz, üzerinde bir manken olan bir sandığı Avrupa’da dolaştırmış, kendine güvenen herkesle satranç oynatmış ve çoğunda da yenmiş (hatta yendiği insanlar arasında Benjamin Franklin’in ve Napoleon Bonaparte’ın da adları geçmekte). Mankenin üzerinde cüppe, kafasında sarık olduğu için de “Mekanik Türk” adı ile anılıyormuş.

Kempelen 1804’te ölünce Maelzel diye bir arkadaş bunu almış ve Amerika turnesine çıkartmış. Ne zaman ki Kempelen’in yardımcısı ve sırdaşı William Schlumberger ölmüş (ki söylentiye göre sandığın içinde satranç oynayan Mekanik Türk de bu yerden bitme) Mekanik Türk çalışmamaya başlamış.

Maelzel de dönüş yolunda ölünce makina elden ele dolaşmaya başlamış. Son sahibi bu işlerden para kazanamayınca müzeye bağışlamış. Büyük Philadelphia yangını da Mekanik Türk’ümüzü yakmış, bitirmiş, kül etmiş. Sonradan aslında Mekanik Türk’ün içinde bir insan olduğu açıklanmış (yaşam süresince 15 kadar satranç ustası girmiş kutunun içine) yani aslında yapay zeka yok, kandırmaca diz boyu, kurnazlık var.Olsun reklam, reklamdır.

Peki Amazon web-hizmetine bu ismi vererek ne yapmak istiyor?Deniyor ki “bilgisayarlarda yoğun bilgi saklama, çağırma, karmaşık işlemleri hızlı ve doğru yaptırmak için programlar yazıyoruz. Ama insan beyni hala bilgisayarların yapmakta çok zorlandığı basit işleri bilgisayarlardan daha çabuk ve daha doğru yapıyor.

Örneğin resimlerdeki nesneleri tanıma. Bunu konuşmayı henüz öğrenmemiş çocuklar bile yapabiliyor.İnsan beyni ile bilgisayar arasındaki karşılıklı iletişim düşünüldüğünde insan beyni bilgisayardan bir iş yapmasını ister, bilgisayar bu işlemi yapar ve sonucu insana döner. Peki ya bu süreç tersine döndürülür ve bilgisayar insandan birşey yapmasını ister ve sonuçlar bilgisayara döndürülürse?

Ya aynı program bu görevin bir sürü insan tarafından yerine getirilmesini koordine ederse?Amazon bunun neresinde? Amazon diyor ki “bu tip insan beyni emeği, zekası gerektiren hizmetlerinizi benden isteyin, ben abonelerime sorayım, onların cevaplarını toplayıp bu hizmeti isteyene vereyim”.

Örneğin 5 tane fotoğraf gösteriliyor, “bunlardan en iyi hangi resim pizza dükkanını gösteriyor?” diye soruluyor. İnsan için çocuk oyuncağı en güçlü bilgisayarın ise şimdilik bilemeyeceği bir soru.Ve daha güzeli bu iş için para alıyorsunuz. Resim başına - daha doğrusu HIT (Human Intelligence Task) başına örneğin 0.03 USD...

Yapılan işin basitliğine göre hiç fena bir para değil.Daha fazla detay ve para kazanmak isteyen için işte adres...Yok...Yok adresi en sonda vereyim yoksa kimse yazıyı okumaya devam etmeyecek.Benim diyeceğim şu:Kabul etmekte zorlanılan bir gerçek, insan beyni aslında şu andakinin milyonlarca katı gelişmişlik oranına sahip bir bilgisayar.

Tabi bu gerçeği, milyonlarca kayıtlık bir hesaplama işlemini saniyeler içinde hesaplayan bir bilgisayarla, yağmurlu havada üzerinize su sıçratan düşüncesiz bir şoförün beynini karşılaştırdığınız zaman kabul etmek zor geliyor ama bu böyle.MS Powerpoint programında yaptığınız sunum dosyasına hayran hayran bakarken ayaklarınızın dibinde dolaşan bir kedi veya pencere camınızı gagalayan kuşu doğal karşılıyorsunuz. Halbuki o kedi veya kuş, ekranına bakarak hayran olduğunuz bilgisayardan milyonlarca defa daha gelişmiş bir bilgisayardan başka birşey değil. Üstelik enerjisini sizin elektrik faturasına yansıtmıyor.

Bilgisayar mühendisliğinde, öğretim üyesi, ilk derste sınıfa girip soruyor.

- Arkadaşlar ben bir robotum. Bana, karşı masada duran portakalı alıp size getirme komutu verin.

- Git, karşı masadaki portakalı getir.

- Karşı ne? Masa ne? Portakal ne? Git ne demek? Getir komutunun açılımı ne? Robot olduğumu unutmayın arkadaşlar. Bana bunları tek tek açıklamanız lazım.

İşte o zaman öğrenciler, nasıl bir sorun ile karşı karşıya olduklarını anlıyorlar.

Siz de karşılaşmışsınızdır, e-posta hizmeti veren şirketler sizin bir insan mı yoksa kodlanmış bir program parçacığı mı olup olmadığınızı nasıl kontrol ederler? Yamultulmuş ve üzerine mürekkep dökülmüş gibi tahrif edilmiş harf/rakamları klavyeden yazmanızı isterler.

Belli ki insan için çocuk oyuncağı olan 4 harfi en güçlü bilgisayarın en güçlü programı dahi okuyamaz.İşte Amazon bu aşamada insan zekasından yardım isteyenlere bu hizmeti, ücreti karşılığında, sunuyor.

“Aşağıdaki resimlerden hangisinin pizza dilimi daha iştah açıcı görünüyor?”

“Cevap veriyorum, 3 numaralı resim

İşte hepsi bu.Benim gibi martılı-denizli bir şehirde yaşıyorsanız : atılan simiti havada kapan veya yukarıda uçarken denizde yüzen balığı gözüne kestirip dalıp gagası ile alan martıyı düşünün (denizin dalga durumunu, kuşun yüksekliğini, suyun kırılma indisini, balığın gidiş istikameti ve hızını da düşünmeli elbette)

Bu ne hayran edici bir hesaplamadır? Hangi günümüz bilgisayarı bunu yapabilir?

Ben inanıyorum ki Deep Blue’nun oturup Kasparov ile oynadığı satrançta kullanılan kod satır sayısı, bir yunusun havuzdan sıçrayıp iki takla atarken havaya atılmış balığı kapıp yutmasının yanında ilkokul 1.sınıf yazı tahtasına yazılanlar gibi kalır.

Ama karşılaştırmada şu haksızlığı da gözardı etmemek lazım. İnsan beyni onbinlerce (yüzbinlerce?) yıllık gelişme sürecinin bir ürünü iken, ilk sayısal bilgisayarın 1939 yılında üretildiğini kerteriz alırsak henüz 60 yıllık bir mazisi var (üstelik onun 40 yılı da şu andaki, gelişim hızına göre, kaplumbağa hızında geçmiş)

Bu sebeple, tamam, insan beyni ve doğadaki işleyiş bütün bilgisayarlardan daha karmaşık ama bilgisayarların daha alacağı çok yol var.

Okudunuz bitti değil mi? Şimdi, sözümü tutup para kazanacağınız adresi vereyim :
http://www.mturk.com/mturk/dashboard

Bu sayılık da bu kadar olsun...

En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun