Dürüst olmak için teknolojiyi mi beklesek?
Uygarlığın çeşitli ölçüleri var. Yüzyıllar içinde değişen yargılar var. Ama zamana karşı direnen ve her çağda doğru olabilecek bir ölçü şu:
Uygarlık, kendi üyelerine ne kadar “boş” ve kaliteli zaman ayırabiliyorsa o kadar gelişmiş demektir.
Bunun için ne kadar üretim yapıyor, nasıl giyiniyor, nasıl ısınıyor, karşı cinse nasıl davranıyor, doğayla ne kadar barışık olduğuna bakmak yerine, o medeniyet mensupları günlük zamanlarının kaçta kaçını kendi istedikleri işlere ayırıyorlar ona bakmak daha karşılaştırılabilir bir ölçü gibi duruyor.
Teknoloji en başta bunu sağlıyor. Daha önce zaman harcadığımız şeyleri teknoloji yardımı ile ne kadar az sürede yaptığımıza (yapıldığına) bir bakın.
Çok hoşuma giden bir hikayedir. Zamanında Çin imparatoruna trenin faydaları anlatılırken “düşünün buradan Pekin’e artık 2 gün yerine 1 günde gidilecek” dendiğinde “iyi de ben o boşa çıkmış 1 günde ne yapacağım?” diye karşı çıktığı rivayet edilir.
Bunun yanında :
+ Teknoloji dürüstlüğe de prim sağlayacak. Yeni kuşaklar pek hatırlamaz, zamanında elektrik, su faturaları ilgili kurumlara veya bankalara yatırılırdı.
Ortalık ana baba günü olur, kuyruklar uzar, ancak bazı uyanıklar araya “kaynak yapmak” sureti ile karışır, arkadakilerin cılız itirazları, öfkeli yumruk sıkmaları, “insanlık nereye gidiyor?” sesleri eşliğinde işini görür giderdi.
Arada bir kuyruktaki öfkeli kişiler, söylenmekle kalmaz kavgalar da çıkardı.
Ama şimdi ne var? Gittikçe çoğalan bir sayıda “q-matik, numaratör” vb. isimlerle adlandırılan “bekleme kuyruğu numara verme” makinaları artık dürüst, sırasını bekleyen, başkalarının hakkına tecavüz etmeyi kendine yakıştıramayan insanların da hırgüre gerek kalmadan hakkını alma olanağı sağladı.
“Nedir arkadaşım? ‘Sıra benim mi’ diyorsun? ‘ Ben senden önce geldim” mi diyorsun? Bakayım elindeki numaraya? 367 mi? Bak benimki 325 ve şu anda panoda da 325’e hizmet vereceği belirtiliyor. Hadi bana eyvallah” deyip, avantacı, üçkağıtçı, sahtekar takımı ile muhatap olmaya gerek kalmadan işimizi görebiliyoruz.
+ Zaman zaman gazetelerde banka çalışanlarının zimmetlerine para geçirdikleri haberlerini okuyoruz.
Bir gecede zimmete para geçirme olayları dışında genelde kabul (!) gören yöntem, az hareketli, hesap durumunu zırt-pırt sormayan bir kaç müşterinin hesabını boşaltmak o müşteri gelip para çekmek istediği zaman, başka bir hesaptan takviye yaparak eksikliği kapatmak.
Eğer internet bankacılığı bütün müşterilerin kullandığı bir aşamaya gelmiş olsa ve insanlar arada bir hesaplarının durumunu internette takip ediyor olsalar, her an kontrol edileceği endişesini taşıyanlar bu hesaptaki parayı bir anlığına bile başka bir yere aktarmaya cesaret edemez. Bu sayede şeffaflık, şeffaflık sayesinde de dürüstlük yerleşmiş olmaz mı?
+ Artık yavrularımızı “yuvada yaşananların canlı görüntüsünü internet üzerinden velilere açan” çocuk evlerine, okullara, dershaneler bırakabiliyoruz.
Her an izlendiği bilincinde olan bakıcılar, öğretmenler artık çocuklarımıza ilk gün söz verdikleri özeni göstermek zorundalar.
Hem bütün gün “çocuğum şu anda ne yapıyor acaba?” konulu endişe ve stres kaynağı ortadan kalkıyor hem de şeffaflık burada da dürüst ticaretin yaygınlaşmasını sağlıyor.
Düşünün böyle bir olanak daha önce olsaydı Malatya Çocuk Evi bir gönül yaramız olur muydu?
+ Ortalıkta nakit paranın dolaşmadığı bütün alışverişin kredi kartları, havale ödemeleri ile yapıldığı bir zaman düşünün. Artık burada hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç olur mu? Mümkün mü?
Her servetin kaynağı takip edilebilecek, her ödeme makul ve ahlaki bir gerekçelendirme sahibi olacak.
Şimdi bütün bu maddeler için “onun da bir kolayını (=üçkağıdını) bulurlar” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
E, o zaman teknolojinin insanı robotlaştırdığı konusu hiç endişe yaratmamalı çünkü demek ki esas tehlike, insanın insan olarak kalması.
Demek ki insanın mayasının bozuk, içtiği sütün çiğ olduğu önyargısı o kadar beyinlerimize işlemiş ki, teknoloji, bu tip sahtekarlıkları düzeltmek için olanaklar sunduğunda dahi “onun da üstesinden gelirler” endişesi var.
O zaman teknolojiyi de, gelişmeyi de boşverelim, olduğumuz gibi yaşamaya devam edelim.
Bu sayılık da bu kadar olsun.
En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun.
Uygarlık, kendi üyelerine ne kadar “boş” ve kaliteli zaman ayırabiliyorsa o kadar gelişmiş demektir.
Bunun için ne kadar üretim yapıyor, nasıl giyiniyor, nasıl ısınıyor, karşı cinse nasıl davranıyor, doğayla ne kadar barışık olduğuna bakmak yerine, o medeniyet mensupları günlük zamanlarının kaçta kaçını kendi istedikleri işlere ayırıyorlar ona bakmak daha karşılaştırılabilir bir ölçü gibi duruyor.
Teknoloji en başta bunu sağlıyor. Daha önce zaman harcadığımız şeyleri teknoloji yardımı ile ne kadar az sürede yaptığımıza (yapıldığına) bir bakın.
Çok hoşuma giden bir hikayedir. Zamanında Çin imparatoruna trenin faydaları anlatılırken “düşünün buradan Pekin’e artık 2 gün yerine 1 günde gidilecek” dendiğinde “iyi de ben o boşa çıkmış 1 günde ne yapacağım?” diye karşı çıktığı rivayet edilir.
Bunun yanında :
+ Teknoloji dürüstlüğe de prim sağlayacak. Yeni kuşaklar pek hatırlamaz, zamanında elektrik, su faturaları ilgili kurumlara veya bankalara yatırılırdı.
Ortalık ana baba günü olur, kuyruklar uzar, ancak bazı uyanıklar araya “kaynak yapmak” sureti ile karışır, arkadakilerin cılız itirazları, öfkeli yumruk sıkmaları, “insanlık nereye gidiyor?” sesleri eşliğinde işini görür giderdi.
Arada bir kuyruktaki öfkeli kişiler, söylenmekle kalmaz kavgalar da çıkardı.
Ama şimdi ne var? Gittikçe çoğalan bir sayıda “q-matik, numaratör” vb. isimlerle adlandırılan “bekleme kuyruğu numara verme” makinaları artık dürüst, sırasını bekleyen, başkalarının hakkına tecavüz etmeyi kendine yakıştıramayan insanların da hırgüre gerek kalmadan hakkını alma olanağı sağladı.
“Nedir arkadaşım? ‘Sıra benim mi’ diyorsun? ‘ Ben senden önce geldim” mi diyorsun? Bakayım elindeki numaraya? 367 mi? Bak benimki 325 ve şu anda panoda da 325’e hizmet vereceği belirtiliyor. Hadi bana eyvallah” deyip, avantacı, üçkağıtçı, sahtekar takımı ile muhatap olmaya gerek kalmadan işimizi görebiliyoruz.
+ Zaman zaman gazetelerde banka çalışanlarının zimmetlerine para geçirdikleri haberlerini okuyoruz.
Bir gecede zimmete para geçirme olayları dışında genelde kabul (!) gören yöntem, az hareketli, hesap durumunu zırt-pırt sormayan bir kaç müşterinin hesabını boşaltmak o müşteri gelip para çekmek istediği zaman, başka bir hesaptan takviye yaparak eksikliği kapatmak.
Eğer internet bankacılığı bütün müşterilerin kullandığı bir aşamaya gelmiş olsa ve insanlar arada bir hesaplarının durumunu internette takip ediyor olsalar, her an kontrol edileceği endişesini taşıyanlar bu hesaptaki parayı bir anlığına bile başka bir yere aktarmaya cesaret edemez. Bu sayede şeffaflık, şeffaflık sayesinde de dürüstlük yerleşmiş olmaz mı?
+ Artık yavrularımızı “yuvada yaşananların canlı görüntüsünü internet üzerinden velilere açan” çocuk evlerine, okullara, dershaneler bırakabiliyoruz.
Her an izlendiği bilincinde olan bakıcılar, öğretmenler artık çocuklarımıza ilk gün söz verdikleri özeni göstermek zorundalar.
Hem bütün gün “çocuğum şu anda ne yapıyor acaba?” konulu endişe ve stres kaynağı ortadan kalkıyor hem de şeffaflık burada da dürüst ticaretin yaygınlaşmasını sağlıyor.
Düşünün böyle bir olanak daha önce olsaydı Malatya Çocuk Evi bir gönül yaramız olur muydu?
+ Ortalıkta nakit paranın dolaşmadığı bütün alışverişin kredi kartları, havale ödemeleri ile yapıldığı bir zaman düşünün. Artık burada hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç olur mu? Mümkün mü?
Her servetin kaynağı takip edilebilecek, her ödeme makul ve ahlaki bir gerekçelendirme sahibi olacak.
Şimdi bütün bu maddeler için “onun da bir kolayını (=üçkağıdını) bulurlar” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
E, o zaman teknolojinin insanı robotlaştırdığı konusu hiç endişe yaratmamalı çünkü demek ki esas tehlike, insanın insan olarak kalması.
Demek ki insanın mayasının bozuk, içtiği sütün çiğ olduğu önyargısı o kadar beyinlerimize işlemiş ki, teknoloji, bu tip sahtekarlıkları düzeltmek için olanaklar sunduğunda dahi “onun da üstesinden gelirler” endişesi var.
O zaman teknolojiyi de, gelişmeyi de boşverelim, olduğumuz gibi yaşamaya devam edelim.
Bu sayılık da bu kadar olsun.
En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun.