Web Blog, Web Blog dedikleri...Bir kaç mesaj, bir kaç hûri...
Merhaba,
Önce geçen yazıda verdiğim sözü tutmam lazım.
"Otostopçu'nun Galaksi Rehberi" yazarı Douglas Noel Adams (DNA)'ın dünya ile etkileşime geçme konusunda çok çok aptalca öyküsünü anlatayım :
“Carnegie Mellon’da bilgisayar bölümünde araştırma öğrencisi olan ve diyet kola içmeyi seven bir çocuk vardı. Bulunduğu yerden birkaç bölüm ötede, sürekli, gidip diyet kolasını aldığı bir meşrubat makinesi vardı. Ancak makinede çoğu zaman stok kalmamış oluyor ve bu yüzden de bir çok kez boşuna gidip geliyordu. Sonunda şöyle bir çözüm buldu: “O makinede bir çip var ve ben bir bilgisayarda çalışıyorum ve tüm binayı dolaşan bir ağ sistemi var, o halde ben neden meşrubat makinesini bu ağa dahil etmiyorum, böylece kendi bilgisayarımdan istediğim zaman bakar ve boşuna bir yolculuk yapıp yapmayacağımı anlayabilirim?” Böylece makineyi yerel ağa bağladı ama yerel ağ da internete bağlıydı – ve böylece birdenbire bütün dünya bu makinede neler olduğunu bilir olmuştu. Öğrencinin kurduğu sistem gelişmeye başlamıştı, çünkü makinedeki çip sadece “diyet kolanın olduğu bölüm boş” demekle kalmıyor, her türlü bilgiyi de içeriyordu, “yedi kola, üç diyet gazoz var, saklandıkları ısı derecesi şu, son yüklendikleri zaman bu.” Orada birçok bilgi oluyordu ve bu bilgilerden bir tanesi gerçekten muhteşemdi: eğer biri elli senti makineye atıp düğmeye basmamışsa, yani makine hamileyse – dünyanın neresinde olursanız olun – bulunduğunuz bilgisayar terminalinden makineye bağlanabiliyor ve o kolayı düşürtebiliyordunuz! Koridorda biri yürüyorken, birden bam! Bir kutu kola ! Buna ne sebep oldu? Eh, belli ki buradan binlerce kilometre uzakta biri! Şimdi, bu çok çok aptalca, ama büyüleyici bir hikaye ve bana söylediği şey, bunun yeniden dünyaya ulaşabileceğimiz ilk fırsat olduğu.”
Nasıl? Aptalca bir hikaye değil mi? DNA de aynısını düşünüyor zaten.
Peki bu hikayenin başlıktaki web log’larla ne ilgisi var? Hikaye ile olmasa da DNA ile doğrudan bir ilgisi var.
Bence “web log” (veya internet jargonundaki adı ile “blog”) DNA’nın hayalindeki “Otostopçu’nun Galaksi Rehberi”nin ete kemiğe bürünmüş hali (tabi sanal ortamda “ete kemiğe bürünme” fiili saçma duruyor ama siz benzetmeyi anladınız nasıl olsa)
Ana fikir şu: DNA istiyordu ki, kurguluyordu ki, bir elektronik rehber olsun, taşınabilir olsun, bırakın dünyayı, evrende bile seyahat eden birine, tanımadığı, bilmediği bir kişi, gezegen, yıldız, uygarlık veya bir kavram hakkında elde etmek istediği bütün bilgiler konusunda yardımcı olsun.
İşte İnternet ortamında günlük tutma eylemi üzerine kurulu web log’lar böyle bir fikrin yansıması.
Dünyada binlerce, onbinlerce kişinin ayrı ayrı yerlerden dünya ile, arkadaşları ile veya sadece kendi kendine paylaşmak için yazdıkları, inanılmaz bir ölçüde çoğalıyor. Ben bunu, insanlığın ortak mirası, bilgi yığını – birikimi, hafızası olarak adlandırıyorum.Gün gelecek iyi bir filtreleme yöntemi ile insan, dünya, evren, yaşam ve herşey hakkındaki bilgilerini bu bloglardan edinecek, fikirlerini bu blog’lara yazacak. Çünkü bir öneri, eğer öneriyi yapanın bu işten bir çıkarı yoksa, inandırıcı oluyor.
Örneğin Hollanda’nın Delft şehrinin gidip görülmeye değer biryer olup olmadığını, Delft şehri resmi web sitesi yerine orayı gidip görmüş, benim gitmemle veya gitmememle birşey kazanıp/kaybetmeyecek birinin anılarını ve tavsiyelerini dinlemek/okumak daha inandırıcı olacaktır.
“Otostopçunun Galaksi Rehberi” de tam bu fikir üzerine kurulmuş, yazarları evrenin her tarafına yayılmış ve gidip gördükleri yerler hakkında yazılar yazıyor.İşin daha da güzeli DNA, www.h2g2.com sitesinde bu düşüncesini hayata geçiriyor.
Bir ziyaret etmenizi, üye olmanızı, hatta katkıda bulunmanızı öneririm. Bilgi birikiminde sizin de katkılarınız bulunsun. Hani denir ya, “Türkiye cennet gibi ülke, şu konuda sonuna kadar haklıyız ama kendimizi tanıtamıyoruz işte”. Bu söylem internet ortamında artık “kendimizi tanıtamıyoruz” değil, “tanıtmak için çok tembeliz” şeklinde değiştiriyor.
“Böyle bir misyon üstlenmek istemiyorum, kendim çalıp kendim oynamak istiyorum” diyorsanız, o da olur...
İncelediğim siteler arasında en eli yüzü düzgün olan www.blogspot.com ‘u gördüm. Yeni blog yaratma ve düzenleme konusunda çok basit ve güzel arayüzler kullanıyor. Tabi Microsoft da boş durmamış “spaces” adını verdiği blog yaratma olanağı sağlıyor. http://spaces.msn.com Microsoft bir konuyu üstlendiği zaman diğer rakiplerini bıktırana, pes etmeye, yarıştan çekilmeye zorlayana kadar bırakmıyor. Onun için MSN bu konuya geç girmesine rağmen epeyce gelişecek inancındayım.
Web log felsefesi ve “yap/yapma”ları konusunda en iyi yazı Michael Duff’ın http://www.michaelduff.net/weblogphil.html (Bu kadar güzelini Türkçe bulsaydım, onu da koyardım ama yok)Bu sayılık da bu kadar olsun...En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun(Bu da alameti farika olarak yapışacak mı, nedir?)
Önce geçen yazıda verdiğim sözü tutmam lazım.
"Otostopçu'nun Galaksi Rehberi" yazarı Douglas Noel Adams (DNA)'ın dünya ile etkileşime geçme konusunda çok çok aptalca öyküsünü anlatayım :
“Carnegie Mellon’da bilgisayar bölümünde araştırma öğrencisi olan ve diyet kola içmeyi seven bir çocuk vardı. Bulunduğu yerden birkaç bölüm ötede, sürekli, gidip diyet kolasını aldığı bir meşrubat makinesi vardı. Ancak makinede çoğu zaman stok kalmamış oluyor ve bu yüzden de bir çok kez boşuna gidip geliyordu. Sonunda şöyle bir çözüm buldu: “O makinede bir çip var ve ben bir bilgisayarda çalışıyorum ve tüm binayı dolaşan bir ağ sistemi var, o halde ben neden meşrubat makinesini bu ağa dahil etmiyorum, böylece kendi bilgisayarımdan istediğim zaman bakar ve boşuna bir yolculuk yapıp yapmayacağımı anlayabilirim?” Böylece makineyi yerel ağa bağladı ama yerel ağ da internete bağlıydı – ve böylece birdenbire bütün dünya bu makinede neler olduğunu bilir olmuştu. Öğrencinin kurduğu sistem gelişmeye başlamıştı, çünkü makinedeki çip sadece “diyet kolanın olduğu bölüm boş” demekle kalmıyor, her türlü bilgiyi de içeriyordu, “yedi kola, üç diyet gazoz var, saklandıkları ısı derecesi şu, son yüklendikleri zaman bu.” Orada birçok bilgi oluyordu ve bu bilgilerden bir tanesi gerçekten muhteşemdi: eğer biri elli senti makineye atıp düğmeye basmamışsa, yani makine hamileyse – dünyanın neresinde olursanız olun – bulunduğunuz bilgisayar terminalinden makineye bağlanabiliyor ve o kolayı düşürtebiliyordunuz! Koridorda biri yürüyorken, birden bam! Bir kutu kola ! Buna ne sebep oldu? Eh, belli ki buradan binlerce kilometre uzakta biri! Şimdi, bu çok çok aptalca, ama büyüleyici bir hikaye ve bana söylediği şey, bunun yeniden dünyaya ulaşabileceğimiz ilk fırsat olduğu.”
Nasıl? Aptalca bir hikaye değil mi? DNA de aynısını düşünüyor zaten.
Peki bu hikayenin başlıktaki web log’larla ne ilgisi var? Hikaye ile olmasa da DNA ile doğrudan bir ilgisi var.
Bence “web log” (veya internet jargonundaki adı ile “blog”) DNA’nın hayalindeki “Otostopçu’nun Galaksi Rehberi”nin ete kemiğe bürünmüş hali (tabi sanal ortamda “ete kemiğe bürünme” fiili saçma duruyor ama siz benzetmeyi anladınız nasıl olsa)
Ana fikir şu: DNA istiyordu ki, kurguluyordu ki, bir elektronik rehber olsun, taşınabilir olsun, bırakın dünyayı, evrende bile seyahat eden birine, tanımadığı, bilmediği bir kişi, gezegen, yıldız, uygarlık veya bir kavram hakkında elde etmek istediği bütün bilgiler konusunda yardımcı olsun.
İşte İnternet ortamında günlük tutma eylemi üzerine kurulu web log’lar böyle bir fikrin yansıması.
Dünyada binlerce, onbinlerce kişinin ayrı ayrı yerlerden dünya ile, arkadaşları ile veya sadece kendi kendine paylaşmak için yazdıkları, inanılmaz bir ölçüde çoğalıyor. Ben bunu, insanlığın ortak mirası, bilgi yığını – birikimi, hafızası olarak adlandırıyorum.Gün gelecek iyi bir filtreleme yöntemi ile insan, dünya, evren, yaşam ve herşey hakkındaki bilgilerini bu bloglardan edinecek, fikirlerini bu blog’lara yazacak. Çünkü bir öneri, eğer öneriyi yapanın bu işten bir çıkarı yoksa, inandırıcı oluyor.
Örneğin Hollanda’nın Delft şehrinin gidip görülmeye değer biryer olup olmadığını, Delft şehri resmi web sitesi yerine orayı gidip görmüş, benim gitmemle veya gitmememle birşey kazanıp/kaybetmeyecek birinin anılarını ve tavsiyelerini dinlemek/okumak daha inandırıcı olacaktır.
“Otostopçunun Galaksi Rehberi” de tam bu fikir üzerine kurulmuş, yazarları evrenin her tarafına yayılmış ve gidip gördükleri yerler hakkında yazılar yazıyor.İşin daha da güzeli DNA, www.h2g2.com sitesinde bu düşüncesini hayata geçiriyor.
Bir ziyaret etmenizi, üye olmanızı, hatta katkıda bulunmanızı öneririm. Bilgi birikiminde sizin de katkılarınız bulunsun. Hani denir ya, “Türkiye cennet gibi ülke, şu konuda sonuna kadar haklıyız ama kendimizi tanıtamıyoruz işte”. Bu söylem internet ortamında artık “kendimizi tanıtamıyoruz” değil, “tanıtmak için çok tembeliz” şeklinde değiştiriyor.
“Böyle bir misyon üstlenmek istemiyorum, kendim çalıp kendim oynamak istiyorum” diyorsanız, o da olur...
İncelediğim siteler arasında en eli yüzü düzgün olan www.blogspot.com ‘u gördüm. Yeni blog yaratma ve düzenleme konusunda çok basit ve güzel arayüzler kullanıyor. Tabi Microsoft da boş durmamış “spaces” adını verdiği blog yaratma olanağı sağlıyor. http://spaces.msn.com Microsoft bir konuyu üstlendiği zaman diğer rakiplerini bıktırana, pes etmeye, yarıştan çekilmeye zorlayana kadar bırakmıyor. Onun için MSN bu konuya geç girmesine rağmen epeyce gelişecek inancındayım.
Web log felsefesi ve “yap/yapma”ları konusunda en iyi yazı Michael Duff’ın http://www.michaelduff.net/weblogphil.html (Bu kadar güzelini Türkçe bulsaydım, onu da koyardım ama yok)Bu sayılık da bu kadar olsun...En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun(Bu da alameti farika olarak yapışacak mı, nedir?)
0 Comments:
Post a Comment
<< Home